NE OLACAK BU SANATÇILARIN HÂLİ!
Efendim malûmunuzdur ki gündem yoğun, karışık, çetrefilli ve bir o kadar da hayret verici. Hayret, çünkü sanatçıların en mühim dinamizm kaynağı, hayretten gelir.
HAYRET
Bu öyle bir hâleti ruhiyedir ki, olmaz’sa olmazlarındandır sanatçı için. Kimi zaman yürümeye başlayan bir çocuğun annesinin gözlerindeki sevincidir. Ve kimi zaman, yere göğe sığdıramadığınız insanın yara almasına şahit olma acısıdır. Sanatçı, o ulvi ruhunu alıp bir yerlere kapansa ve mesela atölyesinden dışarı çıkmasa, şu gelişen olaylardan kendisini soyutlamayı başarabilir mi? Hayır, kayıtsız kalabileceğini sanmıyorum. Ki neden kalsın. Duyduklarımız, gördüklerimiz, okuduklarımız ve nihayetinde kavgaların ortasında yahut kıyısında, sesli veya sessiz bekleyen sanatçılar vardır. Eserlerinde her ne kadar yaratıcı ile arasında bağ kurmaya çalışsa da sanatçı, sadece bulunduğu toplum içerisinde değil, söz konusu vatan ve insan olan her yer onun için hayret edilebilmesi gereken bir yerdir. Elbette sanatkâr, düşüncesini ve yorumunu üretmekte olduğu eseriyle ortaya koyar. Ve bu yorum her insanın beğenisini almayabilir. Çünkü insanlar beş duyu organımız gibi farklı mizaç ve renklerde yaratılırlar. Kimileri soğuk eserlerin etrafa yaydığı enerjiden haz alırken, kimileri de sıcak eserlerin atmosferinden haz alırlar.
HAZ
Sanatçı haz’za gerek duyar mı? Bu onun bilinçli arayışı mıdır? Eserini üretirken aldığı haz ile toplumun eserine bakarak övgülerle alkış tutması da onun için haz olabilir mi? Şimdi burada düşündürücü bir püf noktasına değinmek istiyorum. Büyük keyifle eser üretimi esnasında sanatkâr, olmasını istemediği çizgiyi yanlışlıkla kullandığında, bu durum onun için hazmedilemez bir mesele hâline gelir. Bu hataya tekrar düşmemek üzere, sonraki eserinde dikkat eder ve çalışmasını tekrar bir düzene koyar. Bu hazmedilemezlilik durumu kendi iç dünyasında cereyan eden bir husus olduğu için, çok problem etmez ve aşılabilir hâle getirir olayı.
Aynı sanatkâr yeni bir eser üretimi sırasında, o an dışarıdan birinin konsantrasyonunu bozması ve dolayısı ile eserinin yanlış sonuç vermesine sebep olması, işte bu, sanatkâr için aşılamaz bir hazmedilemezlilik meselesidir. Burada iç ve dış etkenler olarak iki mevzu oluşur. Olumsuz iç etkenler; sanatçının kendi zihin ve yürek dünyasında gelişen ve çelişen bir mücadele hâli olduğu için, netice her ne olursa olsun, hiç bir sanatkâr bu iç mücadelesinde oluşabilecek huzursuzluğundan, başka bir insanı mes’ul tutmaz. Fakat sanatçının hâleti ruhiyesinde verdiği mücadele, ne zaman ki dış etkenler tarafından olumsuzluk oluşturabilecek bir hâl almış ise, işte burada sanatkâr, bulunduğu toplum içerisinde ister istemez refleks gösterecektir. Bu refleks kimi zaman söz ile yahut yapmakta olduğu eseriyle ortaya çıkar. Her ne olursa olsun hiç bir sanatkâr, içinde bulunduğu milletin huzuru ve birliğinin bozulmasını, tablosuna yansıtmadan görmezden gelemez. Bir şair düşünün, şiirlerinde adalet üzerine kurmakta olduğu imge ve kelimelerinin yoğunluğundan tepkilerinin ne yönde olduğunu anlayabilirsiniz. Çünkü onun en mühim îzâhı şiirlerinde gösterir kendini. Veya bir ressam, tablosunda koyu renklere ağırlık vermiş ise, buradan bir karamsarlık ya da toplumun psikolojik olarak iç dünyasına değinmiş de olabilir.
Sanatkârlar toplumu eserleriyle dinç tutarlar. Ve kimi zaman toplumun dinçliğinden de kuvvet bulurlar. Bu dirilik durumu ise, sanat ve insan uyumuyla oluşur. Onlardan yana, beklentilerinizin kendi açınızdan değeri olabilir. İnanıyorum ki onların olumlu ya da olumsuz eserleri, her gündeme ayrı bir konu penceresi açacaktır. Eğer ki o eserden sağlıklı bir yorum bekleniyorsa, öncelikle “sanat sanat için mi, toplum için mi ?” sorusuna cevap aramamız gerekecektir. Konumuz gereği gündem açısından bakacak olursak, bir sanatkâr topluma dair ne gibi mesajlar vermeli. Bu mesajlar şahsi dünya görüşüne göre değerlendirilecek olursa, insanlar tarafından itibâr görür ya da görmeyebilir. Kezâ sanal ortamda yapılan sanatçı yorumları beğenilir veya beğenilmez, eleştirilere mâruz kalabilirler. Birçok sanatçı özellikle siyasi konulardan uzak durma tercihini seçer. Toplumumuzda şöyle bir gerçek daha vardır. Şairlere, müzisyenlere ve diğer birçok sanatçılara, onların sadece işlerini yapmaları konusunda tavsiyeler gelir. Bu v.b. tavsiyeler aslında onlar için hiç şaşırtıcı değildir. Çünkü sanatkâr, eserine duyduğu hayranlık ile her zaman şaşkınlık hâlini olağan bir şekilde yaşamaktadır. Açıkçası beni düşündüren, sanatçı, özgür düşüncelerini sözden ziyade sadece eseriyle mi yapmak zorundadır. Eğer ki sosyolojik açıdan böyle bir kanı var ise, bu durum, toplumun sanatçılara serptiği bir tür psikolojik hastalıktır.
SANAT ve SİYASET BAĞLAMINDA SANATÇI
Bu konuyu gerçekten önemsiyorum. Kendi kendime yapmış olduğum şu iç muhasebemi de sizinle paylaşmak istiyorum. Bir müzisyen düşünün. Bestelemiş olduğu tüm eserlerini büyük keyifle dinliyor ya da dinlemiyoruz. Gün geliyor sanatçının gündeme dair yapmış olduğu sözlü bir açıklamasını beğeniyor veya beğenmiyoruz. Ve ona dönüp diyoruz ki “sen sadece besteni yap”. Yani toplum içerisindeki bir insan, sanatçılardan sadece eserlerinden mutlu olma beklentisinde midir? Eğer böyle ise, buradaki sanatçı, insanlara sadece keyif veren üretken konumunda mıdır? Evet, bir sanatçı olarak son zamanlarda bu meseleyi düşünüyorum. Üretmekte olduğumuz eser ile düşüncelerimiz birbirine çok mu tezat ? Düşüncelerimiz tepki görürken neden eserlerimiz beğeniyle karşılanır. Bunun sebebi görmek ile düşünmek, veya işitmek ile düşünmek arasındaki detay mıdır? Kim bilir, belki de bu konu sadece siyaset-sanat ilişkisinde böyledir. Sanatkârın üzerinde çalışmakta olduğu eseri ne ise, düşüncesi yahut siyaseti de odur. Bu yazımda sanat ve siyaset konusunu işlerken, politikayı ayrı tutuyorum. Çünkü sanat kendi içinde başlı başına sistematik bir siyasettir.
REFLEKS
Sanatçının iç dünyasındaki sistematik siyaseti, dış dünyadaki siyaset sistemine uymayabilir. Dış çerçevede oluşan kurallar ise sanatçının içindeki kuralsızlık ilkesine ters düşebilir. Toplumun kuralları ile, sanatçının kurallar dünyası farklıdır çoğu zaman. Sanatkârın iç dünyasında taşımış olduğu kuralsızlığı sadece kendine yarar yahut zarar sağlar. Toplum, oluşabilecek olan bu zarardan etkilenmez ve fakat bunu eserlerinde görebilir. Toplumun kuralsızlığından oluşabilecek herhangi bir zarardan ise, her sanatçı etkilenir. İşte bu etki neticesinden dolayıdır ki her sanatçı bir tür refleks sergiler. Buradan anlaşılabileceği gibi sanatçı, büyük kitleleri eserlerinin yanı sıra refleksleriyle de hayranlık içinde bırakır. Nasıl ki yeni bir eseri görücüye çıktığında gözlerimizi kamaştırıyorsa, sanatçının refleksleri de bir o kadar hayrete düşürür bizleri. Dünya görüşümüze uymadığını düşünürüz. Hâlbuki sanatkâr bunu eserlerinde de sergilemektedir. Bunun farkına varamayışımızın nedeni, sesli üretmek ile sessiz üretmektir çünkü. Bu hayret kimi zaman olumsuz ve kimi zamanda olumlu algılamamıza sebep olur. Bi nevi şaşkınlığımızdan oluşacak olan hareket ile, onu dışlar veya bağrınıza basarsınız. Bu bağlamda sanatçıların eserleri kadar, reflekslerinin anatomileri de dikkate alınmalı ve sesli düşünüyor “ne olacak bu sanatçıların hâli” diyorum.
Rabbim bu vatanı her türlü şer’den korusun.
Yazı Yolcusu
Bursa Şehir Gazetesi
7–14 Ocak 2014
.